Kekemelik Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Kekemelik Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Kekemelik, genel tanımıyla; konuşmanın doğal akışının uzatmalar (aaanne), tekrarlar (mamamasa) veya bloklar (kkkalem) sebebiyle kesintiye uğramasıdır. Bazı durumlarda konuşmanın akıcılığının bozulmasına ikincil davranışlar (dudak titretme, göz kırpma, ayağı yere vurma, elini bacağa vurma gibi) da eşlik edebilir.

Doğal dil gelişimi sırasında sözcük dağarcığının en hızlı arttığı dönem olan 2-5 yaş aralığında her 100 çocuktan 4’ünde erken dönem kekemelik belirtileri görülmektedir. Bu çocuklardan %75’i (4 çocuktan 3’ü) hiçbir müdahaleye ihtiyaç olmadan kendiliğinden düzelmektedir. Ancak %25’inde, yani 4 çocuktan 1’inde sorun ileri yaşlarda da devam edebilmektedir.

Kekemeliğin toplumda görülme sıklığı %3’tür. Erkeklerde kızlara oranla 3 kat fazla görülmektedir.

Kekemeliğin nedenleri ile ilgili yapılan birçok çalışma mevcuttur. Bu çalışmaların sonuçları farklı nedenlerin olabileceğini ortaya koymaktadır. Kekemeliğin nedeninin; genetik, fizyolojik,  nörolinguistik öğrenme, nörofizyolojik temelli olarak tanımlayan birçok teori öne sürülmüş, ancak hiçbiri kanıtlanamamıştır. Dolayısıyla tam anlamıyla kekemeliğin nedeni bilinememektedir. Bunun yanında uzmanlar kekemeliğin tek bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmadığı konusunda hemfikirdirler.

Kekemelik “köpek ısırdı”, “kardeşi doğdu”, “traktörden düştü” gibi psikolojik faktörler nedeniyle ortaya çıkmaz; ancak kekemeliğe yatkın olan (ailesinde kekemelik öyküsü olan) bireylerde ortaya çıkmasını tetikleyebilmektedir.

Kekemelikle ilgili bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri kekemeliğin bir hastalık olmadığıdır. Bu yüzden de kekemelikte tedaviden bahsetmek doğru olmayacaktır. Ancak kekemelik uygun müdahaleyle kontrol altına alınabilmektedir.

Bu müdahale yani kekemelik terapisi, uzman dil ve konuşma terapistleri tarafından verilmektedir. Terapinin başında dil ve konuşma terapisti, bireyin kekeleme şiddetini, ikincil davranışlarının durumunu, kendisinin ve çevresindeki diğer önemli bireylerin tutumlarını tespit ederek ayrıntılı bir değerlendirme yapar ve terapi sürecini belirler. Terapide amaç; bireyin konuşmasını kontrol altına alarak daha akıcı şekilde konuşmasını sağlamaktır. Bu süreçte tek kelimeler, kelime öbekleri, kısa cümleler, uzun cümleler, anlatımlar şeklinde zorluk derecesi giderek artan çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca bireyin sadece klinik ortamda değil günlük yaşamında da konuşmasının akıcı hale gelmesini sağlamak amaçlanmaktadır.

Genelde terapi haftada 1 seans olmak üzere başlar ve sonrasında seans, zaman aralıkları uzatılarak sonlandırılır. Terapi bittikten sonra da bireyin günlük hayatında konuşma akıcılığını sürdürüp sürdüremediği takip edilir.

Terapi sürecinde bireyin ev ortamında uygulayabileceği çeşitli çalışmalar verilmektedir ve bu çalışmaların yapılması terapi sürecinin sağlıklı ve etkili bir şekilde ilerlemesi için oldukça önemlidir. Ayrıca bu süreçte bireyin ailesinin ve çevresindeki diğer bireylerin (öğretmen, arkadaş, akraba gibi) desteğinin de alınması sürecin daha etkili ilerlemesini sağlamaktadır. Terapinin süresi; bireyin yaşına, istekli oluşuna, terapi sürecine uyumuna, ailesinin aktif katılımına (eğer çocuksa) ve verilen çalışmaların uygulanıp uygulanmamasına göre değişiklik göstermektedir. Dolayısıyla terapi süresinin önceden belirlendiği programlara itibar etmek doğru olmayacaktır.

Terapi programını tamamlayarak konuşma kontrolünü sağlayan ve akıcı konuşmayı kazanıp bunu günlük yaşamında da sürdüren, farklı yaşlarda çok fazla kekeme birey bulunmaktadır.

Önemli Noktalar

  • Çocuğunun konuşmasında takılmalar olduğunu fark eden bir aile mutlaka uzmandan görüş ve değerlendirme almalıdır. Çünkü dil gelişiminin hızlı arttığı bir dönemde konuşmanın akıcılığının belli formlarda kesintiye uğraması normaldir. Bazı akıcısızlıklar ise uzun dönem riski taşıyan takılmalardır. Çocuğunuzun takılmalarının hangi boyutta olduğuna karar verecek olan kişi dil ve konuşma terapistidir.
  • Bu süreçte çocuğa “sakin konuş”, “nefes al”, “neden heyecanlanıyorsun ki?” “heyecanlanacak bir şey yok” gibi geri dönüşlerde bulunmak doğru değildir. Bu, çocuğun kendi konuşmasına daha çok odaklanması ve dolayısıyla takılma şiddetinin/sıklığının artması sonucunu doğurabilecektir.
  • Uzman tarafından takılmaların başladığı ilk dönemden itibaren 6 ay boyunca takipte kalınması önerilebilir. Bu süreçte hangi durum ve davranışların kendiliğinden akıcı konuşmayı sağlayabileceği; hangilerinin ise uzun dönem kekemelik için risk faktörlerini arttırabileceği hususları uzman tarafından aileyle paylaşılır. Böylece terapi sürecinden önce bir izlem sağlanmış olur. Genellikle takılmalar başladıktan sonra 6 ay ile 1 yıl içinde terapilere başlanmalıdır. Yapılan araştırmalar erken müdahalenin konuşmanın akıcılığının daha kolay kazanılmasında son derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden çocuğunun takılmaları olduğunu fark eden aileler mutlaka bir uzmandan görüş almalıdırlar.
  • Kekemeliği olan çocuk genellikle kendi konuşmasındaki takılmaların farkındadır. Ancak çevresindeki kişilerin bu durumu fark edip fark etmediğini takip eder ve bu duruma tepkiler geliştirebilir. Bu tepkilerini de sözlü bir şekilde ifade edebilir. Örneğin “ben neden konuşamıyorum?”, “kelimeler ağzımdan çıkmıyor” gibi veya sözlü ifade etmek yerine içe kapanabilir, konuşmaktan kaçabilir ya da hiç etkilenmeyerek konuşmasını aynı şekilde devam ettirebilir. Tepkilerini ifade eden çocuğa “sen gayet güzel konuşuyorsun”, “konuşmanda bir değişiklik yok” gibi ifadeler kullanarak konuşmasındaki farklılığı görmezden gelmek doğru bir davranış olmayacaktır. Onu anlamaya çalışarak ona karşı açık olmanız gerekmektedir. Konuşmaktan kaçınan çocuğu ise zorlamak yerine onun konuşması yönünde cesaretlendirmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Ayrıca çocuğun olumsuz duygularını azaltarak ve onu anladığınızı hissettirerek de çocuğunuza yardımcı olabilirsiniz. Ancak her durumda bir uzmandan destek, görüş veya değerlendirme almak bu sürecin hem çocuk hem de aile açısından daha olumlu geçirilmesini sağlayacaktır.
  • Kekemeliği olan birey en çok sosyal olduğu ortamda zorluk yaşamaktadır. Bu zorlukların en üst düzeyde hissedildiği dönem genellikle okul dönemleridir. Aileler çocuğun okulda geçirdiği zamanı takip edemedikleri için yeterli bilgiye sahip olamamaktadır. Bu nedenle okulda yaşanan sürecin yönetiminde öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Ancak gerek okul öncesi dönemde gerekse okul döneminde birçok öğretmen kekeme öğrencisine nasıl davranması gerektiğini bilemediğini ifade etmektedir. Öğretmenlerin bir kısmı daha iyi olacağı düşüncesiyle sürekli konuşması için çocuğu zorlamakta; onu “sakin ol”, “nefes al”, “yavaş konuş” cümleleriyle desteklediklerini düşünmektedir. Birçoğu ise çocuğun kendisini daha kötü hissetmemesi adına ona söz vermemekte ya da çocuk konuşmasını tamamlamadan anladığını göstererek ona destek olduğunu sanmaktadır. Oysa bu süreçte çocuğun konuşmasının durumu ile ilgili mutlaka ailesiyle ve terapi alıyor olması halinde terapistiyle mutlaka görüşmelidir. Destek olmak için ise konuşmasını ya da okumasını kesmeden, müdahale etmeden anlayışlı bir şekilde zaman vermelidir ve bu konuda endişe yaşayan çocuğa “zamanımız var, seni dinliyorum” diyerek onun rahatlamasını sağlamaya çalışmalıdır. Ayrıca öğretmen terapinin öneminin farkında olarak aileyi terapi sürecine yönlendirmelidir.
  • Dil ve konuşma terapistliği mesleği ülkemizde son yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır.

Önceki dönemlerde Dil ve Konuşma Terapistliği eğitimi sadece yüksek lisans düzeyinde verilmekte iken son yıllarda belli üniversitelerde lisans düzeyinde de verilmeye başlanmıştır.

  • Dil ve konuşma terapistleri derneğine bağlı uzmanlara www.tdktd.org sitesinden ulaşabilirsiniz.
Yeryüzündeki Yıldızlar dergisi, sayı 3 yıl 2017 / Emel AKSOY TERCAN

Add Your Comment